28 Şubat 2011 Pazartesi

kayıp

sevmek için biraz geç, sevişmek için ise daha erken, arada bir hayat yaşıyoruz, mavi gözyaşlarıyla ıslanmış, kimi zaman da yalnızken, bazende ağlıyoruz, ama çoğu zaman kayboluşların kazanıldığı, kazanırken de bir çok şeyin kaybedildiği bir hayat, aşkı kaybettik aslında, aşkımızı, aşklarımızı, insanlığımızı kaybettik, yaşamı kaybettik ve ölümü, kendimizi kaybettik aslında, ve öldük sonunda...

gittim

kaçtım bu şehirden sesini de arkamda bırakarak, gittim bile bile, sebebini ne ben bildim, nede sana dedim, zaten desemde bilemezdin...

26 Şubat 2011 Cumartesi

mesela

bugün dünyanın en güzel sabahına uyandım ve bugün o kadar güzel, o kadar aydınlık ki üç yüz altmışbeş günden en güzeli bu bugün belki de geride kalan üç yüz altmış dört gün kıskanabilir utanmadan sadece bu bir günü... bugün bütün güneşler bana doğabilir bütün günaydınlar bana söylenebilir mesela, bugünü güzel yapan herşey benim içindir güneş benim için doğar yağmur benim için yağar rüzgar ise sadedece bana fısıldar adını... bugün dünyanın en güzel sabahına uyandım akşamın mayhoşluğu üzerimdeydi daha saçın ise yüzümdeyken aldım ilk nefesimi ve o kadar masumdu ki gece, iki beden arasında ki incecik mesafe, iki nefes arasındaki incecik mesafeydi aramızda olan gözlerimi bile açamadım sanırım biraz da korktum uyanmaktan mesela... uyandırma beni, kendini de uyandırma sakın bırak devam etsin bu rüya gidebildiği kadar ansızın çalan bir alarmımız olmasın bizim uykunun en güzel yerini bölen... adını sürekli fısıldayayım kulağına arkası gelmese de olur mesela sadece adını ve adımı... varsın otobüsler de geçsin günlerim çok mu zor ki bana bunlar, zaten küçükken de severdim ben otobüsleri mesela... bazen şöför olurdum bazende yolcu nereye gittiğine karar veremeyen... mesela yirmili yaşların son heyecanını yaşasak mesela ansızın çıkagelsem sana ceketimi giyip sen kapıyı açsan beni karşında görünce şaşırsan sonra boynuma sarılsan ve saçın yüzüme gelse mesela saatlerce kalsam ben orda olmaz mı ki orda nefes alsam orda versem tekrar nefesimi orda konuşsam seninle orda uyusam ve orda uyansam ordayken desem ki sana ''günaydın...'' hatta konuşmasak ve öylece kalakalsam orda sessizce bir süre... aslında bugün en güzel sabaha uyandım ben, nasıl ki en güzel geceye yattıysam sessizce... uyurken gördüğüm son şey, uyanırken gördüğüm ilk şey olman, geceyi ve sabahı güzel yapan, aslında seni bana güzel yapan, bir şey var aramızda gerçekten, gizli ve saklı kalamayan...

23 Şubat 2011 Çarşamba

sanırım

şu an o kadar çok şey yazabilirim ki sana, ve sana şu an yüzlerce yüzyıl yazabilirim... mesela zamanı durdurabilir, güneşi doğurabilirim, dört mevsim kar yağdırabilirim mesela, ne biliyim, denizi getirebilirim istersen... ve sana o kadar çok şey yazabilirim ki; binlerce kelime bulabilir, yüzlerce cümle kurabilirim, mesela dünyanın en büyük sayfalarını doldurabilirim, dünyanın en canlı resmini çizebilir, dünyanın en güzel şarkısını çalabilirim, aslında daha çok şey yazabilirim buraya yapabildiğim, bir de unutmadan, yazdıklarım dışında bir şey daha var ki, bunları yaparken yüzünü güldürebilirsem eğer, sanırım seni birazda olsa mutlu edebilirim...

21 Şubat 2011 Pazartesi

Bahar Gibi

''sabah uyandığımda gördüğüm ilk şey, gözlerimi kapatmadan gördüğüm son şey'' olmak, ya da olmamak diye başladı herşey, kelimeler sustu ve gözler konuştu ardından, eller birleşti, saçlar karıştı, isimler karıştı, sanırım adı aşktı... sustu harfler, konuştu gece sadece o an açıldı kapılar ardına kadar, ve kısa bir süreliğine de olsa güzeldi gece gece o kadar sessizdi ve sakindi, su gibiydi; yavaş, derinden ve serin, ateş gibiydi sıcak, sinsi ve renkli bahar gibiydi canlı, susamış ve heyecanlı... konuştum, konuştun ve sustuk sanırım adı aşktı...

neredeydin

''sen nerdeydin'' diye başladı cümle ''peki sen nerdeydin'' diye bitti ardından...

16 Şubat 2011 Çarşamba

ve...

aşk, şımarık bir çocuk gibi oradan oraya koşan, yerinde duramayan; ve aşk, hüzünlü bir şarkı şimdi sevgilinin kulağına fısıldanan... sana dair söylenen her bir söz, her bir müzik, her bir kelime şiiri kıskandıran, her bir hece nazım biçimlerini kızdıran, dokunduğun elimde ki can, içimde oluşan heyecan, kalbimin deli gibi atışı ve hızlanan nefesim... avuçlarımda saçlarına deydiğim anın tadı, hala yumaşaklığı parmaklarımın arasında eriyip giden ve kayıp düşerken ceketime takılan son bir telin, kulaklarımda gülüşün, gözlerimde son halin,biraz hüzünlü birazda düşünceli, sebepsiz bi fırtına gibi sessiz, derinden ve güçlü, huysuz, nazlı ve şımarık bir çocuk gibi oradan oraya koşan,yerinde duramayan; ve aşk, hüzünlü bir şarkı şimdi sevgilinin kulağına fısıldanan...

15 Şubat 2011 Salı

sessiz harfler

sessiz harfler gibiyim, hece olmak için yanına sesli bekleyen; aynı şarkıda ki farklı notalar gibi, yan yana gelince anlam bulan. cümle içindeki ufak bir nokta ya da, kısa ayağın altında ki yekbastı... farklı dolmuşlara binen, ve müsait bir yerde karşılaşan, farklı mevsimlerde aynı kar taneleriyle üşüyen, aynı baharı bekleyen, ve aynı hazanda savrulmuş, aynı yazın sıcağında kavrulmuş, yorulmuş ve kırılmış sevgili; o durakta bekliyorum şimdi seni, hadi gel artık üşüyorum, faza bekletme beni..

13 Şubat 2011 Pazar

arayış

Seni düşünürken buluyorum hep kendimi olur olmaz zamanlarda. Acı bir rüzgar saçının kokusunu getirirken bana, Uzanıyorum ama tutamıyorum, Ellerim kayıp gidiyor arasından. Kokun yavaşça uzaklaşırken yanımdan, Her yanım sen oluyor esen rüzgara inat. Sonra deli bir yağmur başlıyor şimşekler çakıyor beynimde, Dedim ya işte, seni düşünüyorum yine. Bu defa, sesini duyarken kulaklarımda, Sağım da yoksun, solumda da yoksun, Arkama ise hiç bakamıyorum korkudan, Belli ki arkamda da yoksun. Delirmeye başlıyorum dokunsan ağlayacağım, Elini omzumda hissettiğim an, Kıpırdamadan öylece duruyorum, Ve sana sadece, ‘’Nerde kaldın’’ diyorum…

Kasım'dan Nil'e

Yaklaşıverdik birden yavaşca, Gözler konuşmaya başladı, tutulan dilimize inat ısrarla. Kalp atışlarımız hızlandı sonra tik!-tak!-tik!-tak! Ellerimiz birleşti ardından, Usul usul konuşmaya başladık çözülüverdi dilimiz. Saçın saçıma karıştı sonra, Tenin tenime, Nefesin nefesime, kokun kokum oldu sonra, dilimden çıkan her söz sen oluverdin, ben oluverdim... oysa ne çok kar tanesi görmüştük, belki de biz, bu baharı delicesine haketmiştik, geçen sert kışların ardından... belki sen hep beni bekledin, belki de ben hiç beklemediğim bir anda sen çıkageldin...

yorgun argın

Tüketilmiş aşklar gibiyiz çoğu zaman, Sen yorgun ben argın, Sonbaharda dökülen yaprak, Kışın kuruyan fidan, Baharda açan çiçek, İçimde ki yangın, Kuruyan dudağım, Yastığım da ki saçın, Tükenen umutlarım gibiyiz bazen, Sen yorgun ben argın…

efkar

etme eyleme, günaha girme, vicdan eyle, sebebim olma, ihmalim olma, ihtimalimi yıkma, efkarımsın, muradımsın, figanımsın, günahımsın, bana sen lazımsın, sana da ben, böyle ister gönül...

kadıköy

inceden bir gecede karanlık bulaşırken ellerime, yaktım sigaramı, gözlerim haydarpaşada haydarpaşanın o eşsiz ve güzel, parlak, ışıklı silüetinde akıp gidiyorum kadıköyün semalarına... deniz çarpıyor sonra gözüme, biraz karanlık; ama biliyorum orda olduğunu göz kırparken martılar üstümden geçerken bana, alaycı gözlerle bakıyorlar biz uçabiliyoruz der gibi... ellerim başımın iki yanında dirseklerim balkon demirine dayanmış, biraz da esiyor, inceden içimi titretiyor nem, ayağımda terlikte yok zemin buz gibi... dakikalarca bakıyorum haydarpaşaya, düşünüyorum, düşünüyorum, vazgeçiyorum düşünmeye devam ediyorum sadece düşünüyorum...

derviştir gece

yalan oldu aşklar yalan oldu sözcükler ve cümleler yarım kaldı nefes, yarım kaldı hece, yarım kaldı gözler ve sesler bir derviş misali indi gece derinden ve bir o kadar sessiz dedi ki bana ''sus'' dedi ki bana ''git'' ve dedi ki bana ''unut'' ve ben dedim ki ona; ben susarsam, ben gidersem, ben unutursam ben olamam susmam, gitmem ve unutmam dedim dervişe sesler değişir, yeni sesler duyar insan, giden gider sonra başkası gelir, unutulmaz hoş bir tebessüm olur hatırlanır sevgili... yaşarım ve devam ederim; sevmeye, sevmeye, sevmeye...

dedi

KANADI KIRIK KUŞ, ISIRILMIŞ ELMA; AĞLAMA DEDİ ANNEM, UNUTURSUN ZAMANLA...

gidemem

yok, olmaz ki sevgili, gidemem ben sensiz; ya benimle gelirsin, ya da benimle kalırsın

çocuk ve adam

''çocuk! hadi kalk'' dedi adam, kalın bir sesle anlamadı çocuk, nereye der gibi irileşen gözleriyle bakıyordu sadece ''gidiyoruz'' dedi adam yine sert bir sesle ''ama! ama daha yeni geldik'' dedi çocuk ağlayarak ve kalktı yerinden çocuk damlatarak gözyaşlarını ve sadece umutlarını aldı yanına görebilmek için yarını