Konuştuğun zaman yüzyıllık bir yalnızlık olur içimdeki düşünür,
örs örselenir çekiç vurulur üzengi üzülür,
Kuytu köşede oynamakta olan bir çocuğun boynu bükülür. Güneşe yüzünü dönmüş bir ayçiçeği kendi tarlasında yalnızlığını düşünür !
Düşündükçe içinden çıkılamayan
ve büyüyen bu yokluk
Şerefine konuşulan bir masada son kadehi yudumlayıp hesap sonrası yuvarlanan bir yolluk gibi sonlanıp kaybolurken,
geride sadece çok ince bir sızı bırakır geceye…
Geceleyin yıldızlar gerçekten yıldız mıdır?
Yoksa sadece başkalarının ışığını mı yansıtır?
Peki bu yansıma olası bir yanılsama mıdır?
Yanılgıyla yanılmanın arasında gidip gelinen
kelime dağarcığıma SIĞmayan,
Yatağından taşan bir nehir gibi
Sağını ve solunu yırtarak ve çağlayarak coşan bir sel gibi
Bendini ve bedenimi parçalayan
Açtığı yaralara aldırmadan sürekli yenilerini dağlayan senin sesin mi yoksa kulağımda çınlayan!
Hiç bir yarayı iyileştiremedim ben biliyor musun kabuğunu koparmadan
Sence hep mi izleri kalır insanda
ya da geçer mi ki sonradan
Aslında bir harmanım ben bu akşam
Yoksunluk ile yoksulluğun benzerliği kadar,
Ve nasıl bir paradokstur ki bu yoksunlukta ve yoksullukta da hep mi sonunda sana çıkar bütün metaforlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder